Afrika’nın bilinmeyen yüzünü keşfetmek üzere çıktığımız bu yolculukta, kameramızı tarihin unutturulan hikâyelerine çevirdik. Güney Afrika, Gana, Fildişi Sahilleri ve Sudan topraklarında adım adım ilerlerken, bir zamanlar ilim, medeniyet ve zenginliğin merkezi olan bu toprakların sömürü ve kölelikle nasıl yüzleştiğini kayıt altına aldık.

​

Amacımız, izleyiciyi kuru bilgilerden uzaklaştırarak insan hikâyelerinin kalbine götürmekti. Çekimler boyunca tarih kitaplarında yer almayan gerçeklere, toplumların derin hafızasına kazınmış acılara dokunduk. Afrika’nın köle ticaretinden sömürgeciliğe uzanan trajik serüveninde, sadece bir coğrafyanın değil, insanlığın ortak acısını aktarmayı hedefledik.

​

Belgeselimizi oluştururken Türk televizyonlarının daha önce ulaşamadığı bölgelere girdik. İnsanların evlerine, günlük yaşamlarına, hafızalarına ve anlatılamayan hikâyelerine tanıklık ettik. Her karede, Afrika’nın tarihle harmanlanan derin mücadelesini, dayanıklılığını ve umudunu izleyiciye hissettirmeye çalıştık.

​

Bu belgesel, Afrika’nın geçmişine tutulan bir ayna olduğu kadar, geleceğe dair de anlamlı bir sorgulama. İzleyiciye, tarihin sessizliğini bozarak, insanlığın ortak vicdanına seslenme fırsatı sunuyoruz. Çünkü tarih unutulabilir, ama insanlığın çektiği acılar asla unutulmamalıdır.

 

Yönetmen olarak benim yaklaşımım, sadece gördüklerimizi değil, kalbimizde hissettiklerimizi de anlatmak üzerine kurulu. Afrika’nın sesi olmak değil, sesine kulak vermek istedik. Bu belgeselde, Afrika’nın hikâyesini kendi dilinden, kendi bakış açısından aktarmayı amaçladık. Çünkü ancak o zaman gerçekleri, tüm çıplaklığıyla anlatabileceğimize inanıyorum.